Cadı
“Kötü dediler bana, kötü kötü kötü... İçimde nasıl bir prenses vardı oysa, böyle saçları sırma, gözleri menekşeli, kıpır kıpır kirpikleri kaşlarına değen, danteller işleyen dünyaya, tertemiz sarayı, mutfağında kaynayan hep bir tencere çorba, bahçesinde ayrık otlarından eser yok, şebboylar, şakayıklar, leylaklar, en kötü ihtimalle cam güzelleri, işinde gücünde, kendi halinde, gerektikçe iyilik peşinde koşan bir prenses, ve daha da gerekirse iyilik meleği, şaşakaldım doğrusu... Kötü kötü kötüsün dediler bana, huylandılar açıkça, huylandılar da hayalime yalanıma sövdüler. İçten içe göz diktiğim şeyleri nasıl da gördüler dedim, alnımda mı yazıyor yoksa yahu, sahnelere çıkmak istediğim, eteklerimi aça aça bir dansöz, bağıra bağıra bir oyuncu olmak istediğim…” Adanın eskileri, uç uca, üst üste büyük ağaçları, yarım yarım saadetleri,kaybolan cinleri… Gizlisi saklısıyla, kahırlı, yankılı, tufanlı… Cadı, şayianın uçurduğu gövdesiyle Ümran’ın hikâyesi... Sinek papaz esas erkek, kupa kız esas kadın. Oylum Yılmaz, gidişi, gelişi ve kendisinden arta kalanı, istenmeyen bir kadını anlatıyor. Dünya, hatırlanmayan masallarla bir bir eksiliyor.
Devamını Oku