Dinlerin geniş kitleler tarafından kabul edilerek farklı coğrafyalarda yayılması, bununla birlikte toplumun mensubu olduğu dini öğrenme isteği, zamanla farklı dillerden dinî-ahlaki eserlerin tercüme edilmesini lüzumlu hâle getirmiştir. Böylelikle dinî eserler özelinde büyük bir tercüme faaliyeti meydana gelmiştir.
Türkler, geçmişten bugüne kadar geçen süre içerisinde, Gök Tanrı inancı, Budizm, Manihaizm, Hristiyanlık, Musevîlik ve İslamiyet gibi pek çok farklı din ve inancı benimsemişlerdir. Hâl böyle olunca da bu dinlere mensup diğer toplulukların dillerinden Türkçeye dinî-ahlaki eserler çevrilmiştir. Eski Uygurlar döneminde bu çevirinin kaynak dilleri Toharca, Sanskritçe, Çince gibi diller olmuşken İslamiyet'in kabulüyle birlikte Arapça ve Farsça olmuştur.
Çalışmamıza temel teşkil eden Rāḥatü'l-Ḳulūb da bu minvalde Farsçadan Türkçeye tercüme edilmiş eserlerden biridir. Eser; toplam on dokuz başlık altında namaz, oruç, cennet, cehennem, kıyamet, ana baba ve komşu hakkı, kibir, zina, yalan söylemek, içki içmek ve gıybet gibi konuları içermektedir.