Toplumda iktidar odaklı gerçeklik tanımları uçuştuğu ve iktidarı elinde bulunduran hakim grubun, bağlıları için düşlediği gerçeklik tanımının yürürlüğe konduğu kaydedilebilir. Böylelikle iktidar mücadelesi veren gerçeklik tanımından ipi göğüsleyen göğüsleyenler, seçim ya da baskıcı metodlarla ona rıza gösteren kalabalıklar için yaşanan gerçeklik halini alır. Sık sık içinde yaşadığımız toplumun değerlerini inciten, onunla çelişen ya da bu değerleri yücelten bir davranışla karşılaşıldığında, toplumsal sağduyu kavramıyla karşı karşıya kalınır. Zira her toplumda o toplum yapısının bir hükmü şahsiyeti olduğuna inanılır ki, bu da topluluğu millete taşıyan önemli basamaklardan birisidir.
İktidarla ilinti içinde olan hegemonya, hareket halindeki eşdenge şeklinde yorumlanır. Herşeyden önce hegemonya süreklilik arzeden bir kavram değildir. Hegemonyanın kazanılması gerekir. Yönetilen yığınların rızasını almak kaydıyla kazanılan hegemonya, sistematik bir mücadele sürecine de ihtiyaç duyar. Bu yüzden hareket halindedir ve eşdenge olarak adlandırılır. Zira toplum dönüştükçe iktidarlar, ideolojiler hatta akımlar yerlerini diğerine bırakarak kendi hegemonyalarını getirir ve rıza yoluyla çoğunluğun onayından geçirirler.
Yeniden ideolojiye dönüldüğünde ele alınan kuramın bir temsil sistemi olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır. Althusser bu temsil biçiminin bilinçle bir ilgisi olmadığını ve algılanıp kullanılan nesneler vasıtasıyla insanları farkında olmadıkları bir süreç çerçevesinde etkilediğine inanır. Dick ise ideolojik olma konumunu genişleterek, fakülte binaları, milletleşme sürecini yakından etkileyen örgün eğitim kurumları hatta hastanelerin bile ideolojik bir mimari tarzına sahip olduklarını bildirir. Binaların sadece neyin öğretileceğini ya da hangi hizmetlerin verileceğini değil aynı zamanda nasıl öğretileceklerine ilişkin fikir de verdiklerini iddia eden düşünür, kültürün semiyotik değer barındırdığı ve ideolojinin semiyotik değerler bağlamında insanları etkilediği sonucuna varır.