Cam ü Elmas
Sadık Yalsızuçanlar Harakanlı bilge Ebu'l-Hasan'ın yaşamını çarpıcı bir dille anlattığı yeni kitabı "Cam ve Elmas" ile yeniden okuyucusuyla buluşuyor. Kars'taki Harakani dergâhında geçen olaylar, kente bir belgesel filmin çekimleri için giden ekipteki kameramanın gözünden -daha doğrusu, kalbinden- anlatılıyor. İki epigraf ile açılıyor "Cam ve Elmas"; biri Ebu'l-Hasan Harakani'nin ta kendisinden: "Yeryüzünde yolculuk edenin ayağı; gökte yolculuk yapanın ise kalbi su toplar." Aynı Harakanlı'nın kendi hayatı gibi. İkincisi ise Wittgenstein'dan. "Yüreğimin büklümleri hep birbirine yapışmaya çalışır, ben de yüreğimi açmak için büklümleri hep yeniden çekip koparmak zorunda kalırım."Aynı "Cam ve Elmas"ın anlatıcısı gibi. Kitapta yüreğinin büklümleri birbirine karışmış bir adam var; bir belgesel çekimi için Kars'a giden, orada Harakani dergâhının bugünkü şeyhi ile "göz göze" gelen ve Harakanlı'nın iklimine giren... Yalsızuçanlar, Harakanlı'nın hayatından sunduğu etkileyici kesitler ile bedeni bugünde ama ruhu kim bilir nerelerde dolaşan anlatıcısının tecrübelerini art arda sıralıyor.Harakanlı Bilge'nin, Gazneli Mahmud ve İbn Sina gibi çağdaşlarıyla ilişkileri ayrı sarsıyor okuyucuyu, Bistamlı Bayezid ile zaman üstü boyutlardaki buluşması da ayrı... Evet, farklı zamanlarda yaşamış bu iki derviş buluşuyor, çünkü onlar farklı bir zincirin halkaları. Harakanlı öyle biri ki on iki yıl süreyle yatsıdan sonra Bistam'a, Bayezid'in türbesine gider, 'Ona verdiğin giysiden bana da bir koku bağışla' diye yakarır ve Harakan'a dönerek, sabah namazını yatsının abdestiyle kılar. Ve Bistamlı da öyle ki Harakanlı Ebu'l Hasan daha dünyaya dahi gelmeden, Harakan'dan geçerken durur, havayı koklayarak soluklanır. Yoldaşları, "Efendim, bunu neden yapıyorsunuz?" diye sorduklarında, "Ben bu kasabadan bir erin kokusunu alıyorum" der, "adı Ali, künyesi Ebu'l Hasan'dır, benden üç basamak yukarıdadır."Cam ve Elmas'ı bugünün okuyucusu için bunca anlamlı kılansa bu zamanda yaşayan türbedarın, yani Harakani dergâhının bugünkü şeyhinin tüm varlığa ve hayata bilgece bakışı... Ve belki de ondan da ötesi, çekeceği belgesel için planlar hazırlayan, kareler seçen kameramanın "Ben bunları anlayamıyorum. Bana düş gibi geliyor. Dayanamıyorum" sözlerinin ardına gizlenmiş karmaşık, samimi ve çok çarpıcı keşifleri.
Devamını Oku