Müttefik Orduları, Çanakkale'de taarruzun her türlüsünü, silahın her türlüsünü ama her türlüsünü denedi… Medeni ve gayri medeni, en yeni icat edilenine kadar, otuz sekiz buçukluğundan en küçüğüne kadar toplar, çeşitli bombalar, dinamitler, kara torpilleri, obüs mermilerinden üretilmiş uçak bombaları, makineli tüfekler, kısacası Çanakkale'yi geçmek için en vahşî araçlara müracaat ettiler… En vahşi araçlar yetmedi; bu sefer en vahşi savaş suçlarına başvurdular… Savaş suçları da yetmedi; bu sefer de en vahşi insanlık suçlarına imza attılar…
Buna mukabil hasta adamın nesi vardı; bir pazu bir göğsü, merhameti, bir de masumiyeti…
İşte böyle bir duruma bir yerlerden, semadan bir "el"in kayıtsız kalması mümkün değildi…
Çanakkale'de bütün bir savaş boyunca o semavi elin el atmasıyla birlikte inanılmaz hadiseler yaşandı. Fizik kurallarını alt üst eden, matematiği yanıltan, coğrafyayı şaşırtan ve nihayetinde "Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk İngiltere"nin güneşini Çanakkale'de söndüren hadiselerdi bunlar…
"Çanakkale'deki semavi elin, müdahale ettiği hadiseler nelerdi?"
"Bu hadiselerin içindeki kahramanlar kimlerdi?"
"Bu kahramanlar nasıl insanlardı ki, onlara bu haller müsaade edildi?"
Hepsini bu eserin içinde naklettik. Olur mu; olmaz mı? Olursa nasıl olur, niye olur; ayetlerle, hadislerle izahatına çalıştık… Ve dedik ki,
"inanan inanır, inanmayan da inandığına inanır"
Sizler de okuyun ve değerlendirin…