İsyan ve itaat üreten Batı hükümranlığı, barındırdığı modern ve küresel değerler içinde "kayıtsız kabul" ve "radikal reddetme" şeklinde iki tepki doğurmaktadır. Radikal reddetme, modern sistemin ürettiği muhalefet alanını sosyalist, milliyetçi ve dinî ideolojiler altında şekillenen başkaldırı hareketleri vasıtasıyla giderek genişletmektedir. Küresel ölçekte görünüm kazanan dini görünümlü terör, diğer sosyal dinamikler yanında, bu muhalefet alanının bir parçası olarak okunduğunda çok daha anlaşılır hale gelmektedir.
Din ve terör ilişkisini canlı bomba eylemleri ekseninde anlamaya ve açıklamaya çalıştığımız bu araştırmada, yukarıda öne sürülen genel perspektiften hareketle, konuyla ilgili problemler "sosyal şiddet türü olarak terörizm", "dini kullanan terörün entelektüel tabanı olarak köktencilik teorileri" ve "teoriden pratiğe canlı bomba eylemleri" şeklinde üç analiz seviyesi içinde incelenmeye çalışılmıştır. İnsanoğlunun icat ettiği en eski akıllı bombalar olarak, canlı bomba eylemleri, klasik dönemde Yahudi Zealot-Sikârîler ve Nizârî-İsmailî Haşhâşîler tarafından kullanılırken; Japon Kamikazeler ise bu tarz eylemlerin modern dönemdeki örnekleridirler.
Orta Doğu'da, 1980 sonrası dönemde Hizbullah'ın Güney Lübnan'daki eylemleriyle ortaya çıkan çağdaş canlı bomba terörizmi, her şeyden önce anlaşılması gereken bir problemdir. Bu anlaşılma sürecine katkı sağladığı oranda başarılı olacağına inandığımız araştırmamız, kendine özgü bir canlı bomba eylemi tanımı ileri sürmektedir. Buna göre, canlı bomba eylemi; "bütün sosyal katmanlardan gelebilen, dinin ideolojik yorumuna dayalı meşrulaştırma anlatılarından gücünü alan; fakat daima siyasî hedefi olan, bir örgütsel yapının desteğine dayalı, askerî ya da sivil hedefler kullanmak suretiyle; işgal, baskı ve zulüm kavramlarıyla tanımlanan düşmana karşı, kendi yok oluşunu kendi eliyle şiddete dönüştürerek varlık mesajı veren saldırı tipidir".