Önce gönüllerdeki aşk, Hazret-i Peygamber'deki aşka hicret etmeli ki; gerçek bir aşk hüviyetini kazansın. Hidâyet ve îmânımız, O'ndaki hidâyet ve îmâna hicret etmeli ki; başkalığın benceleri ve pençelerinde boğulmaktan kurtulup sırât-ı müstakîm üzere olsun. Fikrimiz, irfanımız, basîretimiz, insanlığımız, hakikatimiz, vuslatımız, her şeyimiz ve her meselemiz, O'na hicret etmeli ki, O'ndaki hâle bürünsün ve huzûr-i ilâhîde kabûle layık görülsün.
En sevgili Peygamber'e kim hicret eder, Seyrî, ona Allâh, ebedî rahmet eder! Kirlenmiş, çamurlanmış ve bozulmuş sular, göklere hicret edince; nasıl saf, tertemiz ve billûr bir hâle gelip şifâya, rahmete dönüşüyorsa, âhirzamanda bozuk fikir, felsefe, kirli mantık ve sakat heveslerle perişan olan insanlık da, yerlerin ve göklerin habîbine hicret edince, hiç şüphesiz ki, pırıl pırıl bir şahsiyete, müstesnâ bir âbideye dönüşür.