"Esasen beni bu kadar duyguya gark eden, hem bunların hepsi hem de hiçbiriydi. Bunların hepsiydi, çünkü bu duyguya sebebiyet elbirliği ile gerçekleşiyordu; hiçbiriydi, çünkü kendi duygu sadeliğimin acısını, onlardan çıkarıyordum ve tepkimi onlara yöneltiyordum. Aslında adı yalnızlık olan bu duygunun tek sebebi bendim. Ben geçmişten beri zaten yalnız bir adamdım. Çokluk içerisinde teklik duygusunun dayanılmaz acısını yaşamaya alışmış olmam, herhangi bir şeye tepki vermeme hep engel olmuştu. Ev sahibine karşı duruşum da saflıktan değil, bu yalnızlık ve tepkisiz duruştan ileri geliyordu. Öğrenilmiş çaresizliğin yanına eklemiş olduğum, öğrenilmiş tepkisiz duruştu benimkisi! İsmimi Ceberrut koyan babam, annemi tepkisiz yaşatmış ve nihayet ötelere yollamıştı. Beni ise toplum içerisinde bu isimle ayrıksı ve yalnız biri haline getirmişti. Kendi benliğine ve ismine yabancı olan biri, topluma da yabancı ve tepkisiz bir hal alıyordu. Babama ve ismime veremediğim tepkiyi – babama verdiğim ilk ve son tepki babamın öteye gitmesine sebep olduğundan, istesem şimdi değiştirebileceğim ismimi, bu ruh halinden ötürü bir daha değiştirememiş ve gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hale girmiştim- Ruhi'ye de verememiştim. İstesem daha ilk günden onun yaptıklarına katlanmaz ve onu terk ederdim. Ama buna dahi cesaret gösteremeyerek pısırık yetişen ruh ve beden halimle onun tüm kötülüğüne, kötü huylarına katlanmış ve hayatımdan çıkmasına bir türlü razı olamamıştım. Esasen hayatta edindiğim tek arkadaşımı da kaybetmek istememiştim. Evet, Ruhi benim tek arkadaşımdı. O da hayatımdan çıkarsa ben ne yapardım endişesini hep duymuştum ki sonunda o da hayatımdan çıkmıştı. İşte böyle yalnız, yapayalnız bir adamım ben..."