Annemle babam, kapılarını çaldığımda oğlumla beni beş yaşındaki çocuk sevinciyle karşılamışlardı. Hiçbir şey sormadan… hiç kimseyi yargılamadan. Ne yazık ki onların sıcak ellerini omzumda hissetmem çok uzun sürmedi. Bazı şeylerin uzun sürmediği… Yıllar geçse de öyle özlüyorum ki ikisini de. Gözlerimi her açıp kapattığımda büyük bir yapbozun parçaları gibi hayalleri önümde sıralanırken, tarif edemediğim bir duyguyla dünyadan uzaklaşıyor gibi uykuya dalıyorum. Ama her defasında bir ses duyuyorum. Bu ses, ne dediği anlaşılmayan boğuk bir ses. Derinden, mırıltılı, inlemeli, tüyleri diken diken eden boğuk bir ses. Elbette boğuk olacaktı bu ses, çünkü bir süredir sanıldığı gibi sesli konuşamıyorum.
Bugün de aynıydı. Defalarca uyanıp tekrar uyuduğum gecelerden birini geçirmiştim. Ürkek ve tedirgin…