Celâli isyanlarının 1603-1608 yılları arasında tepe noktasına ulaşarak Anadolu'yu âdeta yangın yerine döndüren bu dönemi "Büyük Kaçgunluk" olarak adlandırıldı. Devletin başa çıkmakta zorlandığı bu isyan dalgası, on binlerce insanın hayatını ve ailesini kaybetmesine, malını mülkünü terk etmesine yol açtı. Batılıların da açıktan veya el altından desteklediği güçlü asi liderlerinin etraflarına topladıkları binlerce adamıyla birlikte bertaraf edilmeleri, Sultan I. Ahmed zamanında Kuyucu Murad Paşa'nın aldığı sıkı tedbirlerle mümkün olabildi. Binlerce Celâli ya savaş meydanlarında hayatını kaybetti ya da firar ederek canını kurtarabildi. Batı Anadolu'ya firar eden veya İran'a sığınan asilerin bu kaçışını da "Celâli Kaçgunu" olarak adlandırmak mümkündür.
Bu kitap, olayların kahramanlarını/aktörlerini yargılamadan, savunmadan, infaz etmeden veya niyet okumadan kaleme alındı. Yedi başlı ejderha ile Anka'nın kavgasına Osmanlı kaynaklarının ışığında bakıldı. Bu ışık, hadiseleri aydınlatırken bazen gölge oyunları da yaptı. Anka ile ejderhanın bu tehlikeli dansı…kavgasında gölgeler büyüdü…küçüldü…fuluğlaştı… tıpkı metrûk evin avlusundaki taşların altında saklanan ürkek kertenkeleler gibi… tıpkı dağlara sığamayan ejderhalar gibi…Anka ya da kuzgun gibi…
…ve yine karanlıkta kalanlar/saklananlar, karanlığa sığına(maya)nlar oldu…
"Kimin gölgesi olduğunu bildin mi, ister öl, ister yaşa... her şeyden kurtulur, hiçbir şeyle mukayyet olmazsın. Simurg, apaçık meydanda olmasaydı, hiç gölgesi olur muydu? Sonra Simurg gizli olsaydı, hiç âleme gölgesi vurur muydu? Burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar, görünür"…"Kuşlar Simurg'a bakınca orada ancak kendilerini gördüler. Kendilerine bakınca da orada Simurg'u gördüler! Bir anda Simurg'a da baktılar, kendilerine de. Bu sefer her iki bakışta da gördükleri, eksiksiz artıksız bir Simurg'dan ibaretti!" Feridüddin Attâr, Mantıku't-tayr.