"Akşamı kafamızla delip geçtik. Gün ve gece vakti yoktu. Çok geçmeden yeleklerimizin düğmeleri birer diş gibi birbirine sürtünmeye başladı, tropikal hayvanlar gibi ağzımızdan alevler saçarak ve birbirimize olan mesafeyi koruyarak koşuyorduk."***
Kafka'nın sağlığında yayımlanan bu kitaptaki öyküler modern insanın açmazlarına, kendisinin dahi farkında olmadığı karanlık ve sisli noktalarına soğukkanlı bir şekilde eğilmekte: tek tek parçalardan çıkarılabilecek bir sonuç varsa şayet, o da kapitalist dünyanın mülkiyet, otorite hırsı, ceza pratikleri, suçluluk hissi, haset ve nefret ekseninde işleyen ilişkileri arasında sıkışıp kalmıştır insan. Hayvanla insan arasındaki gri bölgelerde türlü acılar çeken, kendini ifade edemeyen, kurumsal kafeslere kapatılmış modern insanın kölelik koşullarından herhangi bir çıkış ihtimali vardır, ama bunun için esas itibariyle bir çıkış düşüncesinin imkânsız olduğunun bilincine varılması gerekir. Kaçışı kaçışsızlık, çıkışı çıkışsızlık düşüncesinde sorunsallaştıran Kafka, yavan ve temelsiz bir umuttansa çok daha verimli ve radikal bir negatif-estetik duyuşu kuşanarak insanın komik de olan dramını irdeler, muntazam bir ustalık ve sevecenlikle…