Hapis cezalarının nasıl infaz edildiği, bu cezaların hakkaniyetli verilip verilmediğinden bile daha hayatidir! Zira hükmedilen yaptırımın, hakkaniyetinden şüphe olmadığı durumlarda bile özgürlüğü bağlayıcı cezaların infazına geçildiği andan itibaren son derece kritik, yeni bir süreç başlar. Bu süreç hükümlünün kendisiyle yüzleştiği, yasalara uygun yaşayacak becerilere sahip olmayı öğrendiği, toplumun ise bir daha suç işlenmemesi için kendisini yeniden düzenlediği bir dönemdir.
İskandinavlar bu süreçte, Türkiye'dekine benzer infaz yasalarıyla benzersiz bir uygulama ortaya koyarlar. Yasalarındaki farkla değil asıl hapis cezasının infazına yönelik uygulamalardaki inceliklerle cezaevi paradigmasını tersine çevirirler. Özgürlüğü bağlayıcı cezaları infaz ederken insan haklarından ödün vermeyerek, aksine bu süreçte insan haklarını da geliştirerek, cezaevinin, en ağır suçları işlemiş hükümlüler için bile, pekala insani gelişimi mümkün kılan yerler haline gelebileceğini kanıtlarlar. Bu öğreti cezaevine bakışı yeniden gözden geçirmek suretiyle, dünyanın diğer coğrafyalarında da cezaevi duvarları içindeki iklimin cezaevi duvarları dışındaki dünyanın da lehine olacak şekilde değiştirilmesinin mümkün olabileceğini gösterir. Kitabımın bu bağlamda Türkiye cezaevi çalışmaları alanında yeni bir tartışma başlatmasını dilerim.