Doğa, doğurgan ve besleyici niteliğiyle dişidir; feminendir. Özellikle kapitalizmin belirlediği toplumsallığın her anlamda doğaya karşıt gelişimi, onu talan ve tahrip eden rasyonalitesi, zihinde ve Dil'de kültür/doğa karşıtlığı olarak belirir. Şiir bu karşıtlık temelinde oluşan anlamlandırma düzeneklerini yapı-bozuma uğratır. Erken romantizmden geç moderne bağlanan süreçte şiir, ses ve koku dolayında yitik bir doğayı hatırlamaya çalışırken, Dil'i de bu bağlamda feminen bir duyarlılıkla işler. Ahmet Ada'nın olgunluk dönemi şiirleri, zaten baştan beri süregelen bu inşâyı poetik olarak kusursuz bir çizgiye taşıyor. Aşkı, kadını, çocuğu, çiçeği ve hayvanı; sanat başta olmak üzere insana dair bütün sahici değerleri hatırlamaya çırpınıyor. Bu şiir, artık bir yönüyle psikotik bir bölünmeyi de işaret eden kültür/ doğa karşıtlığını Dil'de aşmak üzere, erkek egemen dünyayı feminen duyarlıklar, sezgiler, anlamlar ve imgelerle onarmaya, dönüştürmeye çalışıyor. Böylece, hiçbir iktidar vaat etmeyen; verili iktidar kodlarıyla çocuğu, geçmişi, rengi, kokuyu, çiçeği, müziği, resmi, aşkı, kadını ve dolayısıyla erkeği kanatan maskülen Dil'i durduran bir şiire varıyor Ahmet Ada. Çağdaş şiirimizin bu usta şairinden bir başka hayatın imkânlarına dair işaret taşları...