Binlerce yıldır reenkarne olan bir kadının yüzlerce hikayesinden bir kaçı... Naire'de kusursuz bir hayatı yasayan beyaz büyü ile insanlığı kurtarmaya çalışan cadıların kötülere karşı verdiği mücadele şiirsel bir dille anlatılmaktadır... Hukukun olmadığı yerde kaos olur, işte dünya tam böylesi bir kaosta yok olurken, Naire'nin perileri insanlığa el uzatır... Şayet hukuk kötülerin cezasını vermezse, insan insanı cezalandırır... Bu da bilgelikten uzak mediyetlerin -Babil gibi- yıkılmasına vesile olur... Nedenin sonuçtan daha önemli olduğu bir yargılama sistemini insan ırkına vaad eden NTaire meclisi, bu çabalarında başarılı olabilecekler mi? Çığlık serisinin bu ilk kitabında, işte tüm bu soruların sadece başlangıcına yer verilmiştir... Sonraki serilerde ise cevaplar anlatılacaktır, yine mistik bir üslupla, yine düz yazı ve şiirin iç içe geçtiği sıradışı bir yaklaşımla... Asıl soru şu: İyi bir insan canavara dönüşüyorsa, bunda onun iyiliğini suistimal edip, onun ruhunu öldürenlerin hiç mi suçu yok? Ve suçlu o canavar mıdır, yoksa onun ruhunu defalarca öldürüp bu ölümlü ve zalim dünyada her gün yavaşça ölümünü seyretmekten zevk alan sadistler mi suçludur? Suçlu kimdir? Kötünün cezası verilmediği için sisteme inancını yitirmiş insan mı, yoksa yasaları zenginlerin yararına kullanan ve mesleğini hakkıyla yerine getirmeyen sözde avukatlar mı? Ve bu sözde avukatlar, parası olmayanlara yaptıkları manüpülasyonla gece yastığa kafalarını nasıl rahatlıkla koyabilirler? Suçlu kim? Yazarını mağdur eden bir kitabevi, yazarı hakkını arayınca, yasalarda açıklıkları lehine kullanıp, yazarının ölümünü şehvetle seyreden yayınevi sahibi ve editörü mü, yoksa sistem mi? Kim suçlu? Kadınlarımız öldürülürken, kadınları koruyan yasaların bazen kifayetsiz kalışı mı? Yavaş işleyen yargı sürecinde mi suçu aramalıyız, yoksa işler ve güçler içinde ve yedi milyar nüfusluk şu dünyada egosuna hükmedememiş insan mı suçlu? Kim suçlu? Hepimiz! Sesini çıkarmayan, adeletsizliğe karşı ise daha suçlu...