"Küçük pencereden görünen gece, tam geceydi. Dışarısı, sokak karanlıktı. Sokak lambalarının bir kısmı patlamış ve bir daha değiştirilmemişti. Kendiliğinden patlamamış olanları da büyük olasılıkla, sokağın mahallenin çocukları kırmıştı. Uzaktan gelen, şehrin ışıkları, bize yabancı bir şehirden, bizim dışımızdaki bir dünyadan geliyormuş gibiydi. Oysa aynı karanlığın, aynı kara nesnenin altındaydık... ...Geceye kara çarşaf demek, yatak demek belki bilinçaltından. Bir zina, yasak aşk, suçluluk duygusu. Bu karanlığın bir ucunun çıplak bir kadına, veya ölü bir kadına değmesi... İkisinden de ürperiyorum. Bu yanıyla iletken bir nesne karanlık. Bu iletkenliğiyle birlikte korku doluyor gecelere. Bütün korkuları uç uca ekleyerek. Korkular korkuları yaratıyor..."