Günümüz toplumunun en çok değer verilen çocuk özelliğinin "itaatkârlık" olması, çocuk dünyasının var olan "gerçekliği"ni alt üst edebileceği gibi çocukluğun da tam anlamıyla yaşanamamasına yol açabilir. Özellikle çocuğa toplumun, kültürün, eğitimin ya da yetişkinin de bu yönden bakması, doğal olarak ona sunulacak kitabın niteliğini de etkileyecektir. Çünkü kitabı yapılandıran da yetişkindir.
Bu bakımdan, kitaba çocuğu biçimlendirilecek bir araç gözüyle bakılması, çocuğun duygu ve düşüncelerine kitapta yer verilmemesi, kitabın çocuğa sürekli olarak üstten bakması ve aşağılaması, çocuklara ne yapması ya da ne yapmaması gerektiğini söylemesi, öğüt ve emirlerle bastırması, zorlanması, ilgi ve gereksinmelerini doyurmaması, başarısızlık ve yetersizlik duygularını yaşatması, kitaplarda yer alan karakterlerin sürekli olarak "kahraman" sunması, anadilinin güzelliklerini duyumsatmaması, didaktizmi bir öğretim biçimi olarak yeğlemesi, yayınevlerinin kar amacı gütmesi yüzünden kitapların estetik anlayıştan uzak olması vb. tam da -mış gibi çocuk, -mış gibi kitap anlayışını ortaya çıkarmaktadır. Oysa bizim -mışlıklardan arındırılmış çocuk ve kitaplara gereksinmemiz vardır.