Artık günümüzde küreselleşmenin etkileri hemen hemen tüm sektörlerde hissedilmekte, hissetmekle birlikte etkilerinden ve ağırlaşan rekabet koşullarından nasıl kurtuluruz soruları sorulmaktadır. Turizm sektörü belki de bu küresel etkilerden en çok etkilenen sektör olmaktadır ki, ayakta kalıp uzun soluklu başarıyı yakalamanın, rakip ülkelerden farklılaşarak pazar payını genişletmenin yollarını aramaktadırlar. Ülkemiz bu durumu 2008'de başlayan turizm kalkınma planlamalarında ele almış ve meyvasını da İstanbul'un 2010 kültür başkenti olmasıyla almıştır. Bu önemli başarıdan sonra ülkemizdeki turizm faaliyetleri hız kazanmış ve uluslararası bilinirliği yükselerek sektörde önemli bir başarı grafiği yakalayarak markalaşmada önemli adımlar atmıştır. Ayrıca, bu yükselen başarı ile birlikte bölgelerimizde yenilenen işletmeler ve özellikle lüks segment otelcilik anlayışının yaygınlaşması ve destinasyonlardaki havaalanı yüzlerinin değişmesi ve yenilenmesi sektörde önemli bir farkındalık yaratmış ve bu sayede ülkemiz önemli turizm merkezleri arasında yer bulasına imkan sağlamıştır. Turizmdeki hedeflerimize ulaşmada en büyük başarı bu markalaşma çalışmalarındaki kazanımlarımız olacaktır. Tüm bu çalışmalar içerisinde turizm endüstrisinin lokomotifi niteliğinde olan gastronomi turizmi kavramı devreye girmektedir. Gastronomi turizmi ile ülkemiz, sahip olduğu mutfak ve geçmişinden bugüne taşıdığı kültürel değerlerini de ön plana çıkartmaktadır. Küreselleşmenin yemek kültürümüzü değiştirecek kadar hızlı bir yaşamı peşinden getirdiği gerçeği ile yüzleşen gastronomi dünyası, özellikle yerel ve geleneksel ürünlerin önemini ön plana çıkartmış ve bu da coğrafi işaretli ürünlerin değerini hatırlatmıştır. Kısaca, küreselleşme hazır gıdaların kullanımına neden olsa da yöresel değerlerimizin korunmasıyla kültürümüzü gelecek nesillere aktarmada coğrafi işaretlemeler önem arz etmektedir.