İmâm Şâfiî'nin öğrencilerinden Müzenî ve Rebi' b. Süleymân rivayetiyle denilir ki yaşlı bir zât İmâm Şâfiî'ye İcmâ'ın delilini sordu. İmâm cevap vermedi, rengi değişti ve bu soruya cevap için ondan kendisine üç gün mühlet vermesini istedi. Evine kapanan ve sayısız defa Kur'ân'ı baştan sona okuyup tetkik eden İmâm Şâfiî randevu vakti geldiğinde soru soran zâta Nisâ 115. âyeti olan şu âyeti okudu: "Yolun doğrusu kendine apaçık belli olduktan sonra Resûlullah'a karşı çıkan ve müminlerin yolundan başkasını izleyen kimseyi saptığı yönde bırakırız ve onu cehenneme atarız. Orası varılacak ne kötü bir yerdir!" İmâm Şâfiî bu âyeti okuduktan sonra icmâ'ı temellendiren bir nass arayışı içinde olan yaşlı zât mutmain oldu ve İmâma teşekkür etti. Fıkıh usûlünde şer'î deliller sıralamasında Kur'ân'dan ve Sünetten sonra üçüncü sırayı alan icmâ, İmâm Şâfiî'nin etkisiyle mezkûr âyete dayanılarak temellendirilmiştir. Nitekim Şâfiî sonrası tüm usûlcüler icmâ'nın varlığına delil olarak bu âyetle istidlalde bulunmaktan kendilerini alamamışlardır. Ancak bu âyetin has bir tarzda icmâ'a delalet etmediği hususu da bir kısım usûlcüler tarafından dile getirilmiştir. Tespitimize göre bu konuda İmâm Şâfiî'ye ilk ciddi eleştiri ilk ekolleşmeler döneminden sonra gelen ve Şâfiî mezhebinde mutlak olarak "el-imâm" payesine sahip İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynî'den gelmiştir. "İcmâ'ın dayanağı incelemeye dayanmayan sem'iyyât (nakil) olmadığı gibi, tek başına akıl da değildir." diyen Cüveynî'nin icmâ teorisini merkeze alan bu kitabımız klasik icmâ anlayışını da mukayeseli olarak tetkik eden kuşatıcı bir çalışmadır