Bir yandan din belirli bir alana kapatılarak hayatın dışına çıkarılırken öte yandan aynı ayrım temelini tek tanrıcılıktan ve Hz. Musa'ya verilen on emirden alan yasa koyucu modern devlete yol açacaktır. Modern devlet öncelikle ulus devlettir. Modern ulus devlet ise bireyciliğin toplumsal örgütlenmedeki karşılığıdır. Nasıl ki birey, soyut insan kavramının tekil örneği olarak değil, kendisini öteki üzerinden kuran benzersiz bir bütün olarak algılanıyorsa, ulus da bir ümmetin parçalarından biri olarak değil, farklılık üzerine inşa edilen homojen, yeni ve "hayalî bir cemaat" olarak tarih sahnesindeki yerini alacaktır. Diğer uygarlıklara göre Batı'nın ayırıcı özelliği ve istisna oluşunun kaynağı, ilk Hristiyanlara dek giden "bireycilikte" aranacaktır. Hz. İsa'nın öğretisi, topluluk ve onu yapılandıran değişmez toplumsal hiyerarşinin en üst değeri oluşturduğu diğer toplumların "bütüncülüğüne" karşıt bireyciliği; tekil insanı en üst ve nihai gaye olarak toplumsal değere dönüştürecektir.Bireyleşme, Türk aydını için ne ifade ediyor? Modernleşmeyle atbaşı giden bu kavram edebiyatımıza nasıl girdi? Nereden geldi ve kaynağında karşılığı neydi? Yılmaz Daşçıoğlu bu çok yönlü çalışmasında 19. yüzyıl edebiyatçılarının eserleri üzerinden kavramın bizde oluşumunu, nasıl bir karşılık bulduğunu, oluşturduğu boş alan üzerine nasıl bir resim/imaj çizdiğini gösteriyor. 19. yüzyılın en önemli şair ve yazarlarının eserlerinde bireyleşmenin -ve modernleşmenin- toplum (düşünce), tabiat ve zamandaki izlerini aktarıyor Dalgalı Suda Gölge ve Sûret'te.