"Bir yazar için yazmak eyleminden daha öğretici bir şey yok."
Günlük türünün en önemli isimlerinden biri olan Andre Gide, edebiyatçı günlüklerinin birer portre, öykü, anı, tarih yazısı olduğunu söyler. Türk edebiyatının abidevi günlüklerinden biri olan Damla Damla Günler'in II. cildinde Adalet Ağaoğlu tam da bunu yapıyor.
Ülkenin siyasal olarak çok büyük virajlardan geçtiği bir döneme girmeden evvel, ferah bir Avrupa yolculuğuna çıkan Ağaoğlu'nun esaslı bir 'gezi yazarı' olduğunu okuyoruz. Bir yandan Türkiye gündemi, aile ilişkileri, kardeş kaybının ardından yaşananlar, anne kaybı gibi hüzünlü günleri izlerken, bir yandan da artık "romancı" kimliği iyiden iyiye yerleşmiş bir Adalet Ağaoğlu'nun yazarlık yolculuğunu çok yakından görebiliyoruz.
12 Eylül, 'yasaklı Adalet Ağaoğlu', seyahatler, Ankara'dan İstanbul'a taşınma, müzik ve sinema, müzik ve sinema...
"Roman bir arayıştır. Kendi kendime hep bunu söylerim. Sevmediğimiz dünya, benimseyemediğimiz insan yerme yeni bir dünya, yeni bir insanlık arayışı. Masal, destan, şiir, müzik, heykel efsaneleri insan aklının bilimsel arayışlarından önce de vardı. Roman, içerdiği anlamla ortaya bilimsel arayışla birlikte çıktı, onunla evrile evrile değişti, gelişti. (...) Roman bir arayıştır: Yeni insanı arayış."