Edebî eserler, neş'et ettiği toplumun tarihî ve sosyal çevresiyle yakından ilgili olması bakımından kadim zamanlardan bu yana milletlerin "toplumsal hafızalarını" nesilden nesile aktaran birer kültür hazinesidir. Bu aktarım önceleri şifâhî olarak sürdürülürken yazının icadından sonra hem yazılı hem de şifâhî olarak devam edegelmiştir. Nitekim başlangıçta mit, efsâne, masal, hikâye, destan vb. şifahî geleneğe bağlı olarak üretilen edebî ürünler, yazının icadından sonra da -zaman zaman başka tür ve şekillere de dönüşerek- hem yazılı hem de şifâhî olarak varlıklarını devam ettirebilmişlerdir. Bu noktada, birincil sözlü kültür ortamında vücut bulan edebî metinlerin, yazılı geleneğe aktarımı ile yeniden üretilmesi söz konusudur. Bu da Türk edebiyatının temelini oluşturan şifâhî edebiyatın, pek çok açıdan yazılı edebî metinleri beslediğini yahut bunlara kaynaklık ettiğini göstermektedir. Fakat tarihsel süreç içerisindeki değişim ve dönüşümlerle birlikte kültür süzgecinden geçirilerek yazıya aktarılan şifâhî edebiyat mahsulleri, yazılı metinlerin tekrar sözlü geleneğe aktarılmasıyla da ikincil sözlü kültür dönemini başlatmaktadır. Böylece anlatma esasına dayanan bir metin, yazılı ve sözlü gelenekte hangi kaynaklardan/kültürlerden beslendiği meçhul eş metin veya benzer metinlerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu çalışmanın konusu olan Dâsitân-ı Duhter-i Şeyh Abdullâh isimli eser de yukarıda ifade edilen bu süreci tüm değişim ve dönüşümleriyle birlikte takip edebildiğimiz bir metindir.
Birincil sözlü kültür ortamından yazılı kültüre intikali ve sonrasında farklı tür ve isimlerle ikincil sözlü kültür ortamına aktarımı yönüyle dikkate şayan olan Dâsitân-ı Duhter-i Şeyh Abdullâh isimli müellifi meçhul mesnevî, -büyük bir ihtimalle- XIV. yüzyılının ilk çeyreğinde kaleme alınmıştır. Eser, Basralı Şeyh Abdullâh'ın, oğlu ile birlikte yapacağı hac ziyaretine, güzelliği dillere destan olan kızı Nigârîn'i götürmeyip güvenilir dostu(?) olan Basra kadısına emanet etmesi ve onun emanete hıyaneti çerçevesinde cereyan eden olayları konu edinmektedir. Fakat yaptığımız araştırmalarda bu mesnevînin konusu ile Binbir Gece Masalları içinde yer alan İftiraya Uğrayan Kadın (Beni İsrailli İyi Kadın) masalı arasında konu ve motif açısından benzerlik olduğu görülmektedir. Ancak bahsi geçen mesnevînin mi
yoksa söz konusu masalın mı önce üretildiği şu an için müphemdir. Fakat meçhul müellifin bu masalı şahıs, mekân, zaman ve motif
açısından zenginleştirip aynı zamanda da İslamîleştirerek manzum şekilde kaleme aldığı düşünülmektedir. Daha sonraları gerek konu gerek üslup açısından -her ne kadar Bekâyî tarafından arkaik dili sebebiyle tenkit edilse de- başarılı bulunan bu eser, önce Bekâyî tarafından XVI. yüzyılda, daha sonra ise anonim olarak, iki kez nesre aktarılmıştır. Zamanla hem manzum hem de mensur olarak üç ayrı koldan yaygınlaşan bu eser(ler) olay örgüsü açısından birtakım değişikliklere uğramak suretiyle sözlü gelenek içinde ele alınmış; Ali Han ve Peri Han, Asker Karısına İftira, Gülnazik, Esmehan, Gazvanci, Hain Vezir, Helvacı Güzeli, Çileli Kız, Hürü, Hacer Hanım, Kanşayım, Sebilci Güzeli, Müezzin, Sandıktaki Kız gibi hikâye ve masallara dönüşmüştür.
Dâsitân-ı Duhter-i Şeyh Abdullâh (İnceleme-Karşılaştırma-Metin-Tıpkıbasım) ismiyle hazırladığımız bu çalışma, dört bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın Birinci Bölüm'ünde mesnevî şekil ve muhteva açısından incelendi. İkinci Bölüm'de ise Dâsitân-ı Duhter-i Şeyh Abdullâh, aynı hikâye etrafında teşekkül eden diğer anlatı türleriyle mukayese edildi. Üçüncü Bölüm, söz konusu eserin transkripsiyonlu metnine hasrolunurken Dördüncü Bölüm'de ise Vatikan Barberiniani Orientali Koleksiyonu No: 50'de bulunan nüshanın tıpkıbasımı verildi.