Wittgenstein'ın değişmez çalışma tarzı ve yazma biçimi, küçük yaşlardan itibaren geliştirdiği, zamanla yetkinlik kazanan defter tutma alışkanlığına dayanır. Giderek öbeklenecek sorun odakları seçerek bunlar üzerine düşünümlerini sistemsiz biçimde önce cebinde taşıdığı küçük defterlere not olarak düşen Wittgenstein, arkasından bunları daha kapsamlı biçimde ama yine "değiniler" adını verdiği kısa paragraflar halinde büyük, ciltli defterlere aktarırdı. Daha sonra bu notlar üzerinde çalışarak manüskriler oluştururdu. Ekleme, çıkarma, düzeltme ve yeniden ifade etme yoluyla metnin arzu ettiği düzeye gelmesini sağlardı.
Bu aşamalı yazım sürecinin tipik ürünü Tractatus Logico-Philosophicus'taki düşüncelerin geliştirildiği önhazırlık notlarını içeren defterlerden bir kısmı, Wittgenstein'ın ölümünden sonra, Defterler 1914-1916 başlığıyla yayınlanmıştır. Tractatus kısa, aklı zorlayıp karıştıran ve dolayısıyla önsözünde Wittgenstein'a "burada bildirilen düşüncelerin doğruluğu bana sorgu-sual edilemez ve kesin-kes görünüyor" dedirtecek kadar kendinden emin bir kitaptır.
Oysa Defterler 1914-1916 incelendiğinde Wittgenstein'ın aynı konuları ele alış biçiminin daha uzun ve ayrıntılı olmasının yanı sıra, hem çatışkılı akıl yürütmelerde bulunduğu hem de şüphe içinde kıvrandığı görülür. Fakat defterlere taşınan düşünceler, temelde yatan bir mantığı (resim teorisi) yansıtır. Bu mantığın yeri doldurulamaz kesinliği birkaç yıl sonra kaleme alınan Tractatus'ta asıl biçimine kavuşacaktır.