Dışarıda fırtına gittikçe artıyor ve rüzgâr ıslak kamçısını kerpiç duvarlarda gezdiriyordu. Yükselen sular tahta oluklardan taşıyor, haykıra haykıra yerlere dökülüyordu. İçeride taşlar nihayetsiz bir coşkunlukla homurdanıyor; çılgın gibi dönen kayışlar şaklıyor; birbirine geçen tahta çarkların dişleri ağlar gibi gıcırdıyordu. Ve bunların hepsini bastıran deli bir ses kâh yalvarıyor, kâh hiddetle kıvranıyor, susacak gibi olduktan sonra tekrar yükseliyordu. Alacakaranlıkta Atmaca'nın siyah ve parlak gözleri hiç kıpırdamadan genç kıza bakıyorlardı, genç kızın acınacak bir perişanlıkla çırpınan büyümüş gözlerine...
(Değirmen)
Sabahattin Ali'nin öykülerinde olaylar ön plandadır. Toplumdaki eşitsizliğin mağduru yoksulların, ezilmişlerin, kimsesizlerin başına gelenler olay örgüsü içinde önemli bir yer tutar. Öykü kişileri belirli bir toplumsal kesime ait olmakla birlikte kendi sorunları, tutkuları olan gerçek insanlardır; her birinin kendine özgü macerası, insan olmaktan kaynaklı erdem ve zaafları, iyicil ve kötücül yanları vardır. Sabahattin Ali'nin öykü kahramanlarıyla kurmuş olduğu duygudaşlık, acısına tanık olduğu insanları anlatırken kullandığı dil ve bir anlatıcı olarak hikâyeye dahil oluş biçimi, bir yerlerde gerçekten yaşanmış sahici hayatların anlatıldığını hissetmemizi sağlar. Köylünün, yoksulun, ezilmiş insanların hayatlarını, onların "iç dünya"larının karanlıkta kalmış ayrıntılarını ilk anlatan yazarımız Sabahattin Ali değildir ama Nâzım Hikmet'in ifadesiyle, bunu "büyük bir ustalıkla, devrimci, halkçı, gerçekçi bir görüşle yapan ilk hikâyecimiz, romancımız o'dur."Değirmen'de, büyük hikayecimizin ilk öyküleri yer alıyor.