Hiç tanımadığın bir insanın yüzündeki ifadeye, gözlerindeki hüzne, dudaklarındaki gülümsemeye, kısacası ona baktığında içindeki eksikliği tamamlayabilen tüm hâllerin onda şekil almasına hayran olmak… Onu değerli bir portre gibi izlemek…
Âşık olmak böyle bir şey olmalıydı.
İçindeki sesin kulağına çığlık çığlığa fısıldaması gibi…
Yüzünü düşünürken hissettiğim tek şey ruhumun bedenimden sökülüp gecenin karanlığında onu aramasıydı.
Kendimi çaresiz hissettiğim anlarda yapabildiğim tek şey onunla geçireceğim günlerin hayalini kurarak kendimi mutlu etmeye çalışmaktı.
O anlarda bile onsuz geçmesi muhtemel hayatımın mutsuzluğunun acısını yıllarca öncesinden hissediyor ve gelecekteki bu mutsuzluğumun şimdiki mutsuzluğumun tek nedeni olduğunu biliyordum.