"İçimin derinliklerinde, bir uçurumun kenarında duruyormuş gibi hissediyordum. Hayat hakkında yeni ve korkunç bir keşifle karşılaşmak üzereydim. Ve yalnız değildim. Bütün dünyam altüst oluyordu."
1912-1932 yılları arasında yaşanan oligarşi sistemini anlatmasıyla kitaba ismini veren Demir Ökçe, distopya edebiyatının ilk örneği olarak kabul edilmektedir. Eski fakat hiçbir zaman eskimeyecek bir konuyu ele alan yazar, işçi sınıfı edebiyatında önemli bir yer edinmiştir. Jack London baskıcı sistemde toplumun yaşadıklarını, kapitalist düzenin dünyayı nasıl bir çıkmaza sürüklediğini ve işçi sınıfının doğuşuyla birlikte gücünün nasıl ortaya çıktığını çarpıcı bir şekilde anlatmaktadır.
Demir Ökçe yazarın siyasal ve sosyal görüşlerini açık bir biçimde dile getirdiği eseridir. Ezen ile ezilenin, haklı ile haksızın, doğru ile yanlışın bütün çıplaklığıyla gözler önüne serildiği Demir Ökçe Jack London'ın İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında yaşanacak olayları öngörmesiyle yazılmıştır.