Çukurova Çukurova olalı böyle sıcak görmedi. Sarı sıcaklar kaldırılamaz bir ağırlık gibi çöktü kaldı ovanın düzüne. Çakır dikenlikten inanılmaz çıtırtılar yükselmeye başladı. Binlerce, milyonlarca çakırdikeni aynı anda patladı. Kangallar, bir adam boyu yükselmiş, ortalığı mordan maviye griye çımkıyan bir renk cümbüşünde dalgalandırırken, birkaç gün içinde dalların ucandaki mor renkli, kendine has biçimleriyle, boynunu bükerek kuruyup kalmıştı, diken yumağını andıran mor çiçekleri. Önce yanık kahverengine, sonra bakır rengine dönerek, sonra da yeşilin yüzünde ak renkli, kalın damarları andıran kenarları dikenlerle çevrili dikenli yapraklarını dökerek, kazık kesilmişlerdi sarı sıcaklarda. Hendek kenarlarında boy boy yükseliyordu, arada bir yalım yalım esen yelde, hışırdayarak.
Sonra serçe kuşları geldi, sıvandılar ulu dut ağaçlarının dallarına. Serçe kuşları kürem kürem inip kalkıyor, cıvıltılarıyla ortalığı inanılmaz bir velveleye veriyorlardı. Sonra sığırcıklar geldi, küçük sarı benekli siyah renkleriyle, doldurdular ortalığı, çonlaştılar zibil yığınlarına.