1980lerin Amerikasında, derin ekonomik krizin etkileri görülürken, sokakların en acımasız gerçekleri demiryollarında yaşanmaktadır. Bu ekonomik krizin oluşturduğu boşluklar, özellikle adalet kavramını sorgulatır duruma getirmiştir.Demiryolu Serserileri toplumun marjinal katmanlarından biri olan Jack Londonun, kaçak yolcu statüsünde trenle Amerikayı gezerek yaşamını sürdürdüğü, bazen dilencilik bazen hırsızlık bazen de aç kalarak hayatını idame ettirdiği gençlik yıllarını anlatan otobiyografik öykülerinden oluşuyor. Jack London, Hobo Serserilerinin hayat mücadelesini anlatırken, eşit bir toplumsal düzen eleştirisini vurucu bir üslupla kaleme alıyor.