Neoliberal aklın yönetimselliği altında arsız bir egemenlik aşkına kapılan kapitalizm, demokratik yurttaşlığın 19. yüzyıl sonundan beri canla başla mücadele ederek elde ettiği her bir insani kazanımı pervasızca yok etmekle meşgul günümüzde. Kapitalizmle demokrasi arasındaki karşılıklı denge üzerinde kurulan 'refah' döneminde elde edilmiş bu kazanımlar İnsana 'altın' çağını (Antroposen) yaşatmış olsa da doğa üzerinde onulmaz yaralar bırakarak son yıllarda sıklıkla yüz yüze kaldığımız çevre ve iklim krizlerinin de temelini atmıştır. "Ne ise, o olmaya yanaşmayan tek yaratık olan İnsan" kendinden uzaklaştıkça dünyadan da uzaklaşmaktadır çünkü. Ezelden beri süregelen bu biyopolitik dönüşümün zirvesi olan Antroposen çağ ise 20. yüzyılın sonundan itibaren neoliberal aklın şirazesinden çıkmasıyla bir son bularak yerini Sermaye çağına (Kapitalosen) bırakır. Sermayenin devri(mi) ile beraber demokratik toplum ile imzalanan 'Kapitalist Barış' ortadan kalkarak dünyayı kasıp kavuran acımasız bir 'Rekabet Savaşı' insanlığın kaderi olmuştur. Homo sapiens'in son durağı her gün bir homo sacer olma tehdidiyle ölüp ölüp dirildiği homo liber aşamasıdır. Çevre/iklim krizinin yanında ekonomik, sosyal, teknolojik ve jeopolitik krizlerle bir çoklu-kriz (polycrisis) evrenine hapsolan homo liberin tek kurtuluş imkânı, kendi de bir 'meşruiyet' krizi içinde olan demokrasidir. Ancak, neoliberal iradenin şerrinden kurtulmak için başvuracağımız demokrasinin çoğunlukçu toplumların, tek partilerin ve karizmatik liderlerin mutlak ihtiraslarını kutsayan 'milli irade' anlayışından azade olması gerekmektedir ki tahakkümsüzlük olarak özgürlük bir düş değil imkân olabilsin. Elinizdeki kitapta yazar bunun izini sürmeye çalışmaktadır.