Amerikan edebiyatına damgasını vurmuş efsanevi bir yazardan yıllarca okurunu beklemiş bir ilk roman:Deniz Benim Kardeşim.
Jack Kerouac, henüz yirmi yaşındayken kaleme aldığı bu 'kayıp' romanda Beat Kuşağı'nın kutsal kitabıYolda'nın temelini atıyor, uçsuz bucaksız bir dünyada özgürlük sarhoşluğuna dair ilk deneyimini olduğu gibi sayfalara taşıyor... Deniz kabarıyor, ufuk bulanıyor, tehlike kol geziyor belki ama Kerouac'ın kahramanları, ölümün gölgesine inat, bazen bir arabanın yolcu koltuğuna kurulup bazen de bir geminin güvertesinde dikilip bilinmezliğe meydan okuyor. Şişeler devrilir, kalpler kırılırken yaşam, olanca temposu, sınırsız coşkusuyla kahramanları sarıp sarmalıyor ve onları mucizesine ortak ediyor.
Öyle bir mucize ki bu, toz toprak içinde bir yolun kenarında bekleyerek geçirilen huzursuz saatleri, izbe barlarda içilen biraları ve hayal kırıklıklarının duvarlarda paralanan şişelere yansımasını kapsıyor, fakat daima, 'daha, daha, daha' dedirtiyor. Öyle bir mucize ki, ölümünden onca yıl sonra, bizleri Kerouac'ın bu ilk romanıyla buluşturuyor.
Dünya bunca büyük, hayat bunca kısayken Kerouac,Deniz Benim Kardeşim'e dostluğu, macerayı, mana arayışını, yaşamın tüm o sıradan anlarının güzelliğini sığdırıyor.
Yıllarca karanlıkta kalmış bu ilk roman, Kerouac'ın bir şişeye koyup zaman denizinin enginlerine fırlattığı bir mesaj bizler için ve şişeden çıkan kâğıdın üzerinde şöyle yazıyor: "Yaşa!"