"Deniz'i aşk sanmıştım önceleri. Yanılmışım. Ağır bir bedel ödedikten sonra anladım ki Deniz'de bir damlaymış meğer Aşk."
Evet geldi. Bir nisan sabahı… Güneşten kızıllar sürerek göğün yanaklarına… Usulca sokuldu buzdan kalbime. Önce gözleri değdi gözlerime gece kadar ıslaktı. Şafak kadar aydınlık, güneş kadar sıcaktı. Kirpiklerinin gölgeliğinden kirpiklerimin kurak iklimine aktı, baharı firar etmiş bir mevsim serinliğinde. Üşüdüm önce, sonra ateş sardı afakımı. Kalbim, mahremiyet ile sırrın, gizlilik ile bilinmezliğin, tutku ile aşkın çözülmez meydanı oldu.
Baktın mı bir başka bakardın gözlerime. Gözlerinle gözlerime sokulurdun usulca. Gökte fırtınanın önüne katıp dörtnala koşturduğu bulutlar gibi yüreğim coşardı. İliklerime kadar titrerdim ama sen görmezdin. Zaman dursun isterdim gözlerin gözlerime değdiğinde. Kabıma sığmazdım. Yürüyüşüm değişirdi farkında olmadan. Daha bir dik yürürdüm. Daha bir sağlam basardım kaldırımlara. Çökmezdi omuzlarım şimdiki gibi. Gökyüzünün mavilikleri okşardı başımı. Tıka basa sevgi dolardı yüreğim.
Güne seninle başlardı sanki şehir. Öylesine heyecan dolu, öylesine sevecen… Tarla kuşlarının şarkısı duyulurdu çok uzaklardan. Serçeler eşlik ederdi onlara. Perdelerin aralığından süzülüp, güneş öperdi yanaklarından ve sen, sabah güllerinin mahmurluğu gözlerinde uyanırdın. Renkler uyanırdı… Gökyüzünde mavi, çimenlerde yeşil uyanırdı. Kelebekler uyanırdı erken saatte ve etrafında uçuşurdu pencerenin. Bir günlük ömre seni sığdırmak istercesine…