Gerçeği, edilgen bir biçimde seyretmektense etken bir biçimde oluşturup birleştirerek gerçekçiliğe yeni kapılar aralayan Sadri Ertem, değindiği konuların farklı yönleriyle de Türk edebiyatının önemli öykücüleri arasında yer alır. Ertem, edebiyatımızda derinlemesine işlenen Doğu-Batı sorununu; önce toplumun sonra da bireyin içinde oluşan çatallanma, yarılma ve bölünmeler üzerinden ele alırken kendine özgü diliyle de dikkat çeker.
Kaleme aldığı hikâyelerle kendisinden önceki öykücülerin aksine alabildiğine farklı kişiliklere, toplumlara, coğrafyalara ve durumlara eğilen Sadri Ertem, Deniz Hasreti'nde; hayatında ilk kez ayna gören bir eşkıyadan Kongo'daki demiryolu işçilerine, sadece telgraf yazışmalarından oluşan bir evlilik öyküsünden kıtlık zamanlarında denize karışamayan çamurdan köftelere yaşadığı dönemin yeni sosyal düzeni içindeki "tek insan"ın ortadan kalkış sürecini ortaya koyar. Yeni bir insan modeli olarak "kalabalık insan" ve "toplum insanı" tipini anlatan Ertem, yaşadığı çağın kriz anlarından çıkma çabasıyla aslında okuyucusuna yeni yollar göstermiş olur.