Fetih diyarının sürgün çocuğu Sinan Terzi, şamatayla hüzün, hasretle istiğna arasında salınan kısa öykülerinde, ironik dilini ister eğlendirmek ister göyündürmek için kullansın, her şeyi tek bir şeyde, her meserreti tek bir kahkahada, her derdi tek bir çarede düğümlüyor ve kitabın sonunda bizi buruk bir tebessümle baş başa bırakıyor.
Yaz geceleri İstanbul'da bahçeli ev büyük nimettir, bilen bilir. Hele kuzeye bakıp biraz da yel alıyorsa.
Semaverin altı kaynadı kaynayacak.
Dün gibi kulağımda fokurtusu.
"Kabak çekirdeği Ürgüp" demişti pazarcı.
- Beyyy!deyiverdi yine dedem. Deliorman ağzına yatkın olan herkes bilir ki bu "Beyyy" beyliğin beyi değil, "Be hey!" nidasının kısa kesilmişi… Kafasını hayıflanır gibi salladı:
- Beyyy! Beyyy! İşkodra memleket!
- Ne oldu dede? İşkodra neresi?
- Çok çabuk geçiyor ömür be çocuğum, çok çabuk. Hasmahalle'de Kocababa'mla
Kocapınar'ın başında atları suladığımız dün gibi. Bugün sana da dün olsun hele,
anlarsın Hanya'yı da Konya'yı da İşkodra'yı da…
O günün üzerinden otuz sene geçti neredeyse. Dedem yok, bahçe sessiz, İstanbulgayya kuyusu. Radyoda bir Reyhani türküsü: "Belki derdimize çare bir çiçek…" Memleket, İşkodra memleket!