Ben, hayat yolculuğumu dayanılması çok zor acılarla ve yaralarla yaptım.
Dêrsim Tertelesi'yle başlayan zulümler, babamın öldürülmesi, bacımın kaybolması, Kazım, Aydın, Yılmaz ve yeğenlerim Haşim, Özlem ve Onur'un acısı bende hiçbir zaman kapanmayan yaralar olarak kaldı. Hem de her dokunulduğunda sancıyan ve kanayan birer yara.
Sevdiklerini kaybetmek ülkeni kaybetmektir. Çünkü çocukların da senin toprağın, senin ülkendir.
İşte ben bu hafızayı daha genç annelere bir miras olarak devrediyorum.
Topraklarımızın değişik yerlerinde benim gibi aynı acıları yaşayan, aynı gözyaşlarına boğulan birçok anne var. Bizi biz yapan bu acılar, özlemler ve umutlar; bizi aynı ezgilerde, aynı ağıtlarda ve aynı Newroz ateşlerinde buluşturuyor. Bütün bunları bunun için anlattım.
Ve diyorum ki, hiç susmasın kilamlarımızın uğultuları, hiç susmasın bize ses veren dağlarımızın yankıları ve hiç susmasın nehirlerimizin ağıtları...
Kim bilir belki bir gün sesime ses verir genç bir anne; bundan sonrasını o anlatır çocuklarımıza ve torunlarımıza.