Hukuk devletinin tarihsel çerçevesi ve anlamı nedir? Bizzat devlet olma sıfatının meşruluğu garanti ettiğini varsayan "Devlet Aklı" (veya hikmet-i devlet), hukuk devletinin gerçekleşmesinin önünde nasıl bir engeldir? Yasallık, devlet uygulamalarını meşru kılmaya yeter mi? Elinizdeki kitap, sadece teorik açıdan değil kamu hayatı -ve insan hayatı!- açısından acil önem taşıyan bu soruları, kuramsal vukufla tartışıyor. Tartışmanın nesnesini de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin "Susurluk Skandalı"yla simgelenen 'örtülü' pratiği oluşturmakta. Bu tartışma, doğa hukuk ve insan hakları ile ilgili analizlerle zenginleşiyor.
İnsan haklarının "kara kaplı kitap"lardaki biçimsel çerçevesi ile insanlığın özgürleşme macerasının açtığı evrensel ufuk arasındaki gerilime dikkat çekiyor. Mithat Sancar, Düşünce özgürlüğü sorunu ve 1982 Anayasası'nı, bu bağlamda ele alarak inceliyor. Devlet Aklı'nın sultası altındaki hukuk devleti ve insan hakları pratiği, kendini nihayetinde yargı sürecinde açığa vuruyor. Bu süreç, kitapta, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili bir tartışmnın ardından, Anayasa Mahkemesi'nin sosyalist bir partinin kapatılması ve Terörle Mücadele Yasası ile ilgili verdiği kararların irdelenmesiyle tahlil edilmekte.
Siyasetbilimi ile hukukun birikimlerini biraraya getiren kamu hukukçuluğu, verimli bir bilimsel disiplin olmuştu. Bu disiplin, bir unutulma döneminin ardından son yıllarda sosyal bilimler dünyasında yeniden önem kazanmakta. Mithat Sancar'ın çalışmaları, Türkiye'de de bu yönde bir canlanmanın başını çekecek önemdedir