Ses bayrağımız olarak gördüğümüz dilimiz ne yazık ki tarih yolculuğumuzda en çok ihmale uğramış değerimizdir. Bazen eşkıya gibi önü kesilmiş, bazen tabiri caizse hapislere ve sürgünlere tabi tutulmuş, bazen de beslenmesi ihmal edilmiştir. Ancak her ihmal edene karşı şuurlu bir aydınımız çıkmış, onu yeniden kimliğine kavuşturmak için bir mücadele sergilemiştir.
Dil bütün davaların başında gelir. "Onu hal etmedikçe kültür ile ilgili diğer meseleleri hal etmeye imkân yoktur," diyor Mehmet Kaplan. Oktay Sinanoğlu ise "Dil gönlü yüzdüren gemidir," diyor. Gaspıralı İsmail "Dillerini, vatanları kadar kutsal saymayan milletler, ayakta kalamazlar! Vatan, eğer kültürün damgasını taşıyorsa vatandır. Türk'ün vatanı Türkçenin konuşulduğu yerlerdir," diyor.
Tarihi gerçekler bize şunu gösteriyor ki öncelikle ortak bir diliniz yoksa ortak kaygılarınız, ortak tasalarınız, ortak sevinçleriniz de yoktur. Henüz bir millet olma olgunluğuna kavuşmamışsınız demektir. Dolaysıyla dilini ihmal eden milletler kimliklerini de ihmal etmişlerdir. Kimlik kaybolunca uğrunda mücadele edecek bir değeriniz kalmaz ve mücadele azminiz kaybolmuşsa istiklalden söz edemezsiniz. Bundandır ki dilini kaybeden bir millet istiklalini de kaybetmiştir.
Şunu ısrarla vurgulamak isteriz ki; bir milleti ayakta tutan, onu özgür yaşatan, erdemli kılan kültürüdür. Eğer ruhunuza ilmek ilmek hürriyet aşkı işlenmemişse, eğer esaretin zillet olduğu örnekleri yaşamadıysanız, eğer töresizliğin milleti nasıl savurduğunu anlayamamışsanız özgürce yaşayamazsanız. Esarete düştüğünüzde de kaybedeceğiniz ilk şey şüphesiz onurunuz ve kültürünüz olur. O halde milleti yaşatan, varlığını sürdüren kültürdür ve kültürü var eden dildir. Kültürü yaşatan millet olmakla birlikte aktarıcısı dildir. Ortak dil ne kadar anlaşılır olursa kültür de aynı oranda ortak olur, yaygınlaşmış olur ve yaşatılmış olur. Böylece özgürlüğün, erdemin, törenin hazzı doyasıya yaşanır ve bedeli ne olursa olsun esarete razı olunmaz.