"Kimi diyo ki, sen benden daha zenginsin diyo. Kimi, git diyo, kör müsün, çalış diyo, elin ayağın tutuyo, diyo. Kimi diyo, ayıp değil mi dileniyosun, diyo, terbiyesiz, diyo. Bu çocuğu sokağa çıkartıyosun, diyo.Ben de diyom ki keyfimden çıkarmıyorum ki çocuğumu sokağa, diyom.
Yoksulluktan çıkartıyom, diyom."
"'Küçük çocuğunla çıkma,' diyorum. Diyor ki, 'Çocukla çıkmazsam kimse bana para vermiyor, kimse benden alışveriş yapmıyor. Ya da çocuğumla çıktığım zaman mendil veriyorum,' diyor: 'Kaç lira,' diye soruyorlar. 'Bir lira,' diyorum. 'Al sana beş lira,' diyorlar. Ama çocuksuz çıktığında bir lirasını veriyor."
Tarihin en eski mesleklerinden biri de dilencilik. Aslıcan Kalfa-Topateş, kitabında her şeyden önce dilenciliğin, yoksullar için bir hayatta kalma stratejisi olduğunu hatırlatıyor. Tarihsel devamlılık olduğu gibi, bir değişim de var ama: Feodaliteden kapitalizme ve kapitalizm içinde refah devletinden küreselleşmeye, dilenciliğin "bağlamının" nasıl değiştiğini görüyoruz.
Kitabın geniş bölümünü, Türkiye'nin toplumsal tarihinde dilenme kültürü ve onun değişimi oluşturuyor. Dilenciler nasıl algılanıyor, nasıl muamele görüyorlar, onlar kendi faaliyetlerini nasıl algılıyor, gördükleri muamelelere nasıl tepkiler geliştiriyorlar? Yoksullukla ve sosyal yardım rejimiyle dilencilik arasındaki ilişki nasıl biçimleniyor?
Yüz çevrilen, "görülmeyen", en fazla "sosyal bir yara" deyip geçilen bir olgu hakkında, öncü bir çalışma.