DİLSİZ KAVAL
Değneğine dayanmış çobanım, durmaya çalışır ayakta,
Kısık ve yaş dolu kara gözleri umutla bakar kızıl ufuğa.
Sakın sessiz kalıp susma, çal sen ey dilsiz kavalım hadi,
Mısraları ol güftelerinle, çobanımın yazılmamış destanına.
Sırtında eski-püskü kepeneği, ayağında yırtık sandaleti,
Sürüsünü gütmek, öksüz çobanımın hayattaki tek derdi.
Sakın hor görme, küçümseme, çal ey dilsiz kavalım hadi,
Çobanımın o sımsıcak nefesinden, musikilerin en güzelini.
Dost arar ıssız dağlarda, muhabbet ister sessiz gecelerde,
Çobanımın derdi bitmez, uykusuz kalır seher vakitlerine.
Sakın yalnız bırakma onu, çal sen ey dilsiz kavalım hadi,
Namelerinle al götür çobanımı, sohbetlerin en güzeline.
Soğuktur ıssız dağlarda, gecenin sessiz ve karanlık yüzü.
Sığınağı olur çobanımın kepeneği, ısıtır içini ateşinin külü.
Sakın boş bırakma aman, çal sen ey dilsiz kavalım hadi,
Gariptir, yalnızdır o, hoş tut aman çobanımın gönlünü
Çal ey dilsiz kavalım ki bilsin âlem, çobanım, ne hâldeyim?
Sazların pirisin, ağacın efesi, çobanın nefesindensin bilirim!
Sakın ola diline yalanı dolama, hâlimi dosdoğru anlatasın,
Şimşir ağacı ile nefesim, sonra senden hesap sormayasın.
Prof. Dr. Nurullah Okumuş
21.03.2024, Afyonkarahisar