Bugün psikanaliz -en azından klinik- pratikle bağını büyük ölçüde yitirmiş gibi görünüyor. Psikiyatri ise, -neredeyse- tamamen biyolojik paradigmanın ve bu paradigmanın sorgulanması için yeterince elverişli olmayan diğer psikoterapi yöntemlerinin egemenliği altına girmiş durumda. Bu gerçeklik, psikanalizin salt entelektüel bir uğraşa dönüşmesine yol açıyor. Oysa, psikanaliz en başında pratiğin içinden; Freud'un hekimlik çalışmalarından ve hastalarla yaptığı görüşmelerden çıkmıştı. Psikanalizin gerek klinik bir tedavi yolu gerekse açıklayıcı bir yöntem olma gücünü yitirmesinde elbette kültür, ekonomi, politika, tıbbın kendisi vb alanlarda ortaya çıkan gelişmelerin önemli rolü oldu. Ancak, kuramsal düzeyde psikanalizin içinde var olan eleştirel yeteneğin giderek solmasının, giderek daha dogmatik ve Ortodoks bir hale gelmesinin, pratik düzeyde neredeyse mistik bir yapılanmaya yönelmesinin de bunda rolü büyük. Elinizdeki kitaba kapasitesini aşan görevler atfetmek istemem, fakat bir yandan kitabın tüm psikanalitik yönelimlere eşit mesafede duran ve onları alabildiğine yalın bir dille aktaran sentezleyici tutumu, öte yandan da kitabı okuyarak pratikte yararlanan ruh sağlığı çalışanlarının bize söyledikleri şeyler, psikanalizin klinik pratiğin içinde yer almasının neden bugün de çok önemli olduğunu açıkça gösteriyor. Yazarın her türlü okura rahatlık veren kuramsal esnekliği ve anlatımının açıklığına, kitap boyunca verdiği klinik örnekler de eklenince, ruh sağlığı alanında çalışanların yanı sıra "meraklı entelektüel okur kitlesi" için de kuram ve uygulama açısından vazgeçilmez bir kaynak ortaya çıkmış.