Felsefeyi kendi varlığı için bir tehdit olarak görmek ancak kendi inançlarına ve düşünme gücüne güvensizliğin bir ifadesi olabilir. İslam dinine bilinçli bir biçimde inanan insanların rasyonaliteyi temel alan felsefeyi bir tehdit olarak değil, bir fırsat olarak değerlendirmeleri beklenir.
Dini hassasiyetleri sebebiyle felsefeyi reddeden, felsefeyi suçlayan veya felsefeyi kötüleyen kimselerin şu sorulara cevap vermelerini beklemek en doğal hakkımızdır:
Asırlardır felsefe karşıtlığına harcanan enerji, cehaletin ortadan kaldırılması için harcansaydı; aklı kötülemek, küçümsemek ya da suçlamak yerine, akıldan en iyi şekilde istifade etmenin yolları araştırılsaydı, çok daha iyi bir faaliyet yapılmış olmaz mıydı?
İnsanlar, inanç esaslarını öğrenme sürecinde felsefenin de temelini oluşturan düşünme, akıl yürütme, karşılaştırma yapma, sorgulama ve eleştirme gibi anlamlandırmaya yönelik üst düzey zihinsel faaliyetlere teşvik edilseydi, onların sağlam bir inanç sistemi kurabilmelerine katkı sağlanmış olunmaz mıydı?
İlahiyat/İslami İlimler Fakültesi öğrencilerinin felsefi donanıma sahip olmaları, her meseleyi sorgulayan günümüz gençliğini ikna edebilmeleri açısından elzem değil midir?
Yaklaşık sekiz asırdır felsefe ile aramıza mesafe koyacağımıza, felsefeyi ötekileştireceğimize ve felsefeyi itibarsızlaştırmaya çalışacağımıza ona önem vermeyi ve hâkim olmayı tercih etseydik bireysel ve toplumsal durumumuz bugünkünden daha kötü olabilir miydi?
Felsefenin yok sayılması yerine felsefenin temelinde yer alan düşünme, araştırma, sorgulama ve eleştirme gibi üst düzey zihinsel yetilerin geliştirilmesi sağlansaydı; kendi varlığının bilincinde, kendi kendiyle barışık, ötekine saygı duyan, ötekinin kendi varlığını geliştirmesine imkân tanıyan hoşgörü sahibi olgun bireylerin yetişmesi sağlanamaz mıydı?