Aslında ben, okumuş biri olsaydı mutlaka yazar olurdu dediğim kaba saba, incelikten yoksun babamın eğitim görmüş, dolayısıyla bir nebze incelmiş haliydim. Bunu hissedebiliyordum, ancak bu inceliğin hayatın sertliği karşısında beni müthiş derecede tedirgin kıldığının da farkındaydım.
Bazen onun ölmesini isterdim, öyle şaka yollu da değil ha! Ciddi ciddi ölmesini isterdim. Sonra savaşta babalarını kaybetmiş çocukların baba özlemiyle bakan bêkes gözlerini görünce kendimin bir aşağılık olduğunu düşünür, kendime kızar, gider ona doya doya sarılmak isterdim, ama yine de yapamazdım bunu. Bu baskıcı geleneklerle yoğrulmuş Ortadoğu toprakları mı babalarımıza sarılmayı engelliyordu? Yoksa bu cömert ama sömürülen yoksul topraklar yüzünden mi sarılamıyorduk babalarımıza ya da kalpsiz bir dünyayı babalarından devralan babalarımızın babalığı bilmemesinden miydi bütün bunlar?
İnsan doğup büyüdüğü topraklara benziyor en nihayetinde…