Kapıdan başka aydınlık girecek hiçbir yeri olmayan dükkânında, tek başına, gece gündüz çalışan Koca Ali, tıpkı kafese konmuş terbiyeli bir aslanı andırıyordu. Uzun boylu, iri elli, kalın pazılı, geniş omuzlu bir pehlivandı. On yıldır bu karanlığın içinde ham demirden dövdüğü kılıç namluları bütün Anadolu'da, bütün Rumeli'de, sınır boylarında büyük bir ün kazanmıştı. İstanbul'da bile yeniçeriler, satın alacakları kamaların, saldırmaların, yatağanların üstünde "Ali Ustanın işi" damgasını arıyorlardı. O, çeliğe su vermesini biliyordu. Uzun kılıçlar değil, yaptığı kısacık bıçaklar bile kapanınca iki kat olur; kırılmazdı. "Çifte su vermek" sanatının, yalnız ona özgü bir sırrı vardı. Yanına çırak almaz, kimseyle çok konuşmaz, dükkânından dışarı çıkmaz, durmadan uğraşırdı.