Hikâyelerle büyürüz..,
Yaşama kulak verdiğimizde işittiğimiz ilk tını ise, '...bir varmış, bir yokmuş…' değil mi?
İşte insan bu! Değil mi ki, bir taraftan kendi hikâyemizi yaşayarak büyürüz, bir taraftan da hatıralar ve hikâyeler biriktirerek mühletli yolcuğumuza devam ederiz…
Ayrıca hikâyeler, bir milletin etik ve estetik belleğini de taşır ve şahsiyetimizi çelikler.
Kaldı ki Batı medeniyeti, bu konuda bize dışarıdan seslenir ve der ki, 'insan insanın kurdudur ve insan ölüme doğru giden varlıktır.'
İşte tam bu sırada ışık Doğudan yükselir ve gök soylu sûfîler sahne alarak bizlere şifâcı ve inşâcı hikâyeler anlatırlar. Dahası sûfîler, gâh ney üfleyerek gâh bendir demleyerek bize seslenirler ve derler ki: "Hayır! Hayır! İnsan, insanın kurdu değil yurdudur; ve insan, ölüme doğru değil, özüne doğru giden bir varlıktır…"
O hâlde, dupduru gönüllerde yurd tutan doğu hikâyelerin ışığında siz de insânî ve ilâhî özünüze doğru manevî bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?
Haydi!