Mahallede, evde dikiş diken bir erkek yadırganmazdı, öyle hatırlıyorum.Para veren de olmazdı. Bu işi para için yapmazdı babam… Babamyokken, dikiş makinesinin küçük çekmecesindeki terzi yüksüğünüalır, parmak parmak dolaştırırdık. Parmağımıza bol gelen o yüksükle,iğneli iğnesiz, dikişli dikişsiz nice oyunlar uydurur, kaybedeceğimizdenkorkan annemizden ne azarlar işitirdik. Bir masal oyuncağını andıran buyüksük, bizim parmağımızda sıradan bir nesneye benzerken, babamınparmağında bir mücevhere dönüşürdü.
Küçücük anlarda mutluluğu bulan yoksullar, yağız elektrosazcılar, keklikavcıları, taklacı güvercin hayranları, baba olmayı beceremeyen adamlar,şu yalan dünyayla vedalaşmak isteyen aceleci ihtiyarlar, kalabalıklardanürküp içine kapananlar… Küfür gibi pis pis yağanyağmurlar…
Angara, Yozgat, Kırşehir'in Kaman'ı…
Döngel Dünya, Türkan Şoray'lı, Ediz Hun'lu Yeşilçam melodramlarınınsıcaklığına sığınan gariplerin öyküleri.
Ethem Baran, dünyanın gürültüsünden kaçıp bozkırın ortasında birparça deniz arayanları anlatıyor.