"Ertesi sabah, popomun arkasında bir kaşıntıyla uyandım. Dokunduğumda, kuyruk sokumumun başladığı yerde hafif bir çıkıntı geldi elime. Çıkıntıdan aşağıya doğru, ince uzun tüylü bir kuyruk sarkıyordu. Sıçrayarak dört ayak üzerine doğruldum.
Göğüslerim kaval kemiğime uzanıyordu. Vücudumun her yeri tüyle kaplanmış, benek benekti. Ellerim ve ayaklarımda siyah toynaklar, üzerlerinde aylardır silmediğim aşınmış kırmızı ojeler. Başucumdaki kaleme uzanıp dişlerimin arasına soktum. Cep telefonumu açıp annemi aradım. Uzun uzun çaldı.
"Alo," dedi annem uykudan yeni uyanmış sesiyle. Tam karşılık verecekken, ağzımdan, "Möö," sesi çıktı. Yere atladım. Karşıdaki kıyafet dolabının içi bomboştu. Dolabın kapı aralığına sıkışmış eski bir kravat gördüm. Kravata baka baka geviş getirdim..."