Elbette her asrın bir özelliği vardır, yirminci yüzyıl insanları yozlaştıran, kanlı bir yüzyıl olarak geçmiştir. Yirmi birinci yüzyıl da galiba böyle olacaktır. Çevremizde dünyada olup bitenler böyle göstermektedir. Ancak umutsuzluğa da gerek yoktur. Umutsuzluk, insanın kendisine güvensizliğidir. Bizim millet olarak kendimize güvenimiz vardır, olmalıdır. Kabul etmek gerekir ki yirmi birinci yüzyıl yeni ekonomik güçlere, yeni siyasi aktörlere gebedir. Türkiye bu yeni yüzyılın gelişmelerine ayak uydurmak ve onlarla birlikte yürümek zorundadır. Ancak kendisi olarak. Türkiye kendisini taşıyabilecek güçtedir. Türkiye değişiyor. Bunun sonuçlarını yaşıyor. Bu değişim ve dönüşüme katkıda bulunanlar görevini yapmış olacaktır. Elbette Türk aydınının, bilim adamının, siyasetçisinin, sanatçısının, seçkininin, yazarının, ekonomistinin görevi güzel Türkiye'yi daha güzel günlere taşımak olmalıdır. Fakat halkla, halkla beraber.
Milletler faziletle yaşarlar, rezaletle yıkılırlar.
Unutulmasın ki kendi Milli Eğitim sistemini kuramayan devlet, büyük devlet olmaz.