"…amaç Dublin'deki hayatın o denli gerçek bir tasvirini yapmaktı ki, orada yaşayanlar şehirlerindeki bu düşünce ve duygu felci karşısında dehşete düşerek hatalarından arınacak ve bu sanat eserini bir tür manevi dirilişin lokomotifi olarak göreceklerdi. Bu, eseri belki de fazlaca didaktik kılar ki Joyce'dan daha az didaktik bir yazar da yoktur. Joyce yargılamaz, sadece gösterir."
-Anthony Burgess
Korkuyla ürperen, aşkı keşfeden, haylazlıkla coşan, ölümle tanışan, macerayla tutuşan ve kimi zaman şefkat dolu çocukların; ayrılmak, kaçmak, uzaklaşmak isteyip de yerinden kımıldayamayan genç kızların; kızlarına yol çizen annelerin, anneliği akıllarını perdeleyen kadınların; zorba babaların, babalık bilmez hayalperestlerin; despot amirlerin ve tembel memurların; değişmez arkadaşlığın ve değişen arkadaşların; hayal kırıklıklarının, hovardalığın, siyasi çatışmaların, insani çelişkilerin, hesapsızca geçirilen günlerin ve harcanan paranın, susamanın ve susadıkça içmenin, üçkağıtçılığın, nerede akşam orada sabahın, ihtiraslı kaçak aşkların, batıl inancın ve tanrıya imanın, haklı haksızlığın, geçmişe özlemin, günahkarlığın ve yakarışın, birlikteliğin ve duygusal soyutlanmanın; ara sokakların, ana caddelerin, nehir boylarının, kenar mahallelerin; müziğin, piyanonun, ağıtların… öykülerini dinliyoruz Joyce'un Dublinliler'inden.