Dünden Bugüne Türk Toplumunda Kültür Çatışması: Dil ve Eğitim
Dil ile kültür birbirine eşdeğer, tek bir varlığın, birbirinden ayrılmaz, iki parçası gibidir. Kültürde ne varsa dilde vardır. Dildeki her şey kültürden gelir. Kültür, dilde yaşar, gelişir, birikir. Dil, kültürün, hazinesi, bilinci, ruhudur. Ayrıca, dil, bir ulusu oluşturan ve ulusallığı sağlayan ana etkenlerden biri olarak yer tutmaktadır. Çağımızda ulus denen toplumu oluşturan ana etkenin ırk ya da din birliği değil, dili de içeren kültür birliği olduğu kabul edilmektedir. İşte bu nedenledir ki, dil “kültürün aynası”dır. Bilindiği üzere, tarihin akışı içinde Türkler Müslümanlığı kabul etmeleriyle birlikte XI. yüzyıldan itibaren Arap ve Fars kültürlerinin etkisi altına girmişler, bunun ardından Tanzimat Devri (1860-1896) ile Batı kültürüne yönelmişlerdir. Bunun dilimize de sirayet etmesi ve sonunda toplum bünyesinde bir takım dil-kültür çatışmalarına yol açması kaçınılmazdı. Türkiye Cumhuriyeti, işte bu dil-kültür çatışmalarının sonucu olarak ortaya çıkan ikilikleri gidermek amacıyla Dil Reformu'nu başlatmıştır. Dilde düzenlemelere gitme yönündeki uygulamalar genellikle, anadiline, ulusal benliğe sahip çıkma ve eğitim birliğini sağlama ihtiyacından kaynaklanıyordu. “Türk Dil Reformu”, ulus-devletin kurulması, çağdaşlaşmanın gerçekleştirilmesi, yeni toplumsal ve siyasi bir düzende Türkçenin, Arapça ve Farsçanın egemenliğinden kurtarılıp arındırılması, özleştirilmesi, konuşulan dilden koparılmış bulunan yazı diline benliğinin kazandırılması için yeni bir dil yapılanmasının zorunlu hale geldiği düşüncesiyle yapılmıştır. Dil Reformu'nun temel ilkesi, dilin bir ulusun toplumsal yapısını birleştirici, bütünleştirici ve geliştirici olmasıdır. Doğal olarak önceleri Arapça ve Farsça dillerine gösterilen ilginin, dil reformumuza rağmen, bu kez Batı dillerine (yani Fransızca, Almanca dillerine) ve son yıllarda ağırlıklı olarak, adeta tek başına, İngilizce'ye yönelmesinin Türk toplumunun bünyesinde günümüze kadar süregelen dil-kültür çatışmalarına yeni bir biçim verdiğini görüyoruz. Bu bağlamda, Türk tarihinin akışı içerisinde, iç ve dış etkenlerin sonucunda toplumun bünyesinde oluşan “dil-kültür çekişmeleri” ve bu çekişmelerden kaynaklanan “dil eğitimi sorunları” bugün de süregelmektedir. Elinizdeki bu kitabın amacı, “dil-kültür” tarihimizi irdeleyerek, ülkemizdeki bugünkü Türkçe ve yabancı dil eğitimini çağdaş eğitim düşüncesi çerçevesinde ve tarihsel etkenler ekseninde değerlendirmek, dil eğitiminin karşı karşıya bulunduğu sorunları dile getirmek ve bunların altından kalkılması için çözüm önerilerinde bulunmaktır. Bunların yanı sıra, ülkemizdeki dil öğretmenlerinin mesleki bilgi ve becerilerine tarihsel bir boyut kazandırılması ve öğretmenlerimizin fedakârlıkla yürüttükleri eğitim faaliyetlerini daha da bilinçli ve anlamlı kılması hedeflenmiştir.
Devamını Oku