'Dil akrabalığı, akraba dilleri konuşan halkların aynı soydan geldikleri anlamına gelmez' denilmesine rağmen dil akrabalıklarının, sonunda ortak bir genetik yapıya bağlandığı düşüncesi bugün açıkça dile getirilmektedir.
Dilin doğuşu hakkında insanoğlunun tabiattaki olayları yansıtma yoluyla ilk sözlerle veya olaylar karşısında çıkardıkları ünlem sesleriyle başladığı gibi ifadeler bulunmaktadır. Bununla birlikte, psikolojik ve sosyolojik olaylar sonucu olarak ortaya çıktığı da söylenir.
İnsanoğlu çoğu zaman işin içinden çıkamadığı, bilimsel dayanaklar bulamadığı durumlarda ilahi kaynaklara yönelerek kutsal kitaplardaki ifadelerden çıkarımlar yapmış, dilin doğuşu sorusuna cevap aramıştır. Tevrat'ta, Babil ile ilgili bilgiler verilirken anlatılan hikâye, İncil'e göre; kelam başlangıçta var idi ve kelam Allah nezdinde idi, Kur'an'da, Bakara suresinde; "Allah, Adem'e bütün isimleri öğretti" vb. ifadelere dayanarak dilin doğuşuyla ilgili yorumlar yapılır.
Çin, Hint ve Yunan mitolojileri gibi efsanevi kayıtlarda dilin doğuşu farklı anlatımlara dayandırılır.
Bugün ölmüş ya da ölmeye yüz tutmuş olan dilleri de dâhil edecek olursak yeryüzünde 8.000'den fazla dilin varlığından söz edilebilir.
Bu dillerin sınıflandırılması biçim ve kaynakları esas alınarak yapılır. Biçim yönünden sınıflandırmalar yalınlayan (tek heceli) diller, bükümlü diller ve eklemeli diller ana başlıkları altında yapılmaktadır.