Avrupa ülkeleri 14. yüzyılın sonlarından itibaren "Türk" sözcüğünü giderek daha çok duymaya başladılar. Ne var ki, o zaman "Türk" sözünün bugünkünden daha geniş bir anlamı vardı, dar anlamda yalnızca Osmanlı sultanının tebaasını değil, neredeyse bütün Müslümanları kapsıyordu. Osmanlıların Avrupa topraklarının içlerine giderek daha fazla nüfuz etmeleriyle yavaş yavaş "Türk" sözcüğüyle ifade edilen bir "imge" ortaya çıkmaya başladı. Akdeniz'in bir ucundan diğerine ulaşan, yolda üzerine eklenen hikâyelerle süslenen, çoğu zaman dönüşümlere uğrayan Türk imgesi 15. ve 16. yüzyılda, Giovanni Ricci'nin "Türk Saplantısı" diye adlandırdığı bir nitelik kazandı. Osmanlılar ile Avrupa devletleri arasında hem Avrupa sahnesinde, hem de daha sonraki yüzyıllarda Basra Körfezi, Umman Denizi ve Hint Okyanusu üzerinden "Dünya" sahnesinde cereyan eden olaylar, imgeler dünyasındaki çatışmayı şiddetlendirdi. Coğrafi keşiflerle başka kıtalara yayılan Avrupa uygarlığı bu çatışma içinde şekillenmiş Türk imgesini de uzaklara taşıdı. Ama madalyonun bir de öteki yüzü var. Dışardan Osmanlı'ya bakarken kurgulanmış bir Türk imgesinin yanı sıra bir de Osmanlıların, Osmanlı mülkünde yaşayanların bir bölümü hakkında geliştirdiği bir "Türk imgesi" söz konusuydu. İşte bu kitap Şili gibi uzak ülkelere bile ulaşan Türk imgelerini farklı perspektiflerden incelemeyi amaçlıyor. İspanyol edebiyatından Slovak edebiyatına, Osmanlı tarih yazıcılarından Batı'nın kronik yazarlarına kadar uzanan geniş bir yelpazede Türk imgesini/imgelerini ele alıyor.