Yaşadığı olumsuzluklar nedeniyle yazmayı bırakmış bir yazar, askeri cuntanın gelişiyle seksenli yılların başında ayrılmak zorunda kaldığı ülkesine yıllar sonra tekrar dönmüştür. Eşiyle birlikte yabancı turistlerden oluşan dokuz kişilik bir köy turuna katılmış, Bodrum sahillerinde dolaşmaktadır.
Çam ormanları arasında küçücük bir köye giderler. Otantik halı ve kilim tezgâhlarını gezdikten sonra, konuk oldukları evin avlusunda, yedi-sekiz yaşlarında kitap için ağlayan bir kız çocuğu görürler. Yazar çocukla ilgilenmeye başlar, "eğer bir çocuk, sadece bir çocuk bile kitap için ağlıyorsa, yazmam gerekir" diye düşünür. Çocuğa bir kitap hediye eder ve onu teselli etmek için, "ağlama ki sana dünyanın en güzel kitabını göndereceğim" der.
Yıllar sonra yazar bu çocuktan bir mektup alır. Çocuk büyümüş, lisede okumakta ve kendisine hediye edilen kitap için teşekkür etmektedir. Mektuplarla yeniden bir dostluk kurulur. Yazar bu dostluğun öyküsünü yazıp, "Dünyanın En Güzel Kitabı" adıyla yayınlatır ve çocuğa hediye eder.
Anlık ilişkilerin önemsiz olmadığını, hayatınızı bu küçük ayrıntılarla örgülediğinizi düşünmeye başlayacak ve ıskaladığınız güzelliklerin ayırdına varacaksınız. Masal tadında akıp giden ve sizi kendinizle buluşturan bir eser.